Kudüs'teki nüfus dengesi, onlarca yıldır siyonist rejimin en kritik stratejik dosyalarından biri olmayı sürdürüyor. 1948'de Batı Kudüs'ü tamamen kontrol altına alan işgalciler, 1967'den bu yana özellikle Doğu Kudüs'teki Filistinli varlığını azaltmaya yönelik geniş kapsamlı politikalar uyguluyor.
Filistin Enformasyon merkezinin haberine göre Kudüs uzmanı Dr. Halil Tüfekçi, şehrin demografisini hedef alan bu yaklaşımın "geçici değil, kalıcı bir devlet stratejisi" olduğunu belirtiyor. Tüfekçi'ye göre, "Arap çoğunluğunu kırmak, Kudüs'ün kimliğini dönüştürmenin anahtarı olarak görülüyor."
Planlı bir demografik mühendislik
Tüfekçi, 1967 sonrasında dönemin başbakanı Golda Meir'in kurduğu özel komisyonlara dikkat çekerek, bu yapının görevinin Kudüs'te uzun vadeli Yahudi üstünlüğü sağlamak olduğunu aktarıyor.
Hem ev yıkımları hem kimlik iptalleri hem de arazi gaspları bu politikanın temel ayaklarını oluşturuyor.
Araştırmalara göre bugün Kudüs'teki arazilerin yüzde 87'si siyonist rejimin tam kontrolü altında bulunuyor. Filistinlilere ayrılan yüzde 13'lük alan ise yoğunluk, altyapı kıtlığı ve yapılaşma engelleri nedeniyle adeta birer "kent kampına" dönüşmüş durumda.
Hedef: Arap nüfusu şehrin dışına itmek
Tüfekçi, siyonist rejimin stratejisinin açık olduğunu söylüyor:
"Amaç, Kudüs'ü Araplar için yaşanmaz kılmak ve onları ekonomik, sosyal ve fiziksel baskılar yoluyla şehirden uzaklaştırmak."
Bu kapsamda Filistinli mahallelerde kasıtlı olarak altyapı sorunları büyütülüyor; imar izinleri engelleniyor, suç ve uyuşturucu ağlarının yayılmasına göz yumuluyor.
Mahalle içlerine sızma ve yeni kuşatma halkaları
Özellikle Silvan'da yoğunlaşan "eski Yahudi mülkleri" iddiasıyla yürütülen davalar, Filistinlilerin evlerine el konulmasının başlıca aracı haline geldi.
Tüfekçi, bunun sadece bir mülkiyet tartışması değil, "mahalle içlerine yerleştirilen yeni yerleşim adacıklarıyla Kudüs'ün Arap dokusunu parçalama girişimi" olduğunu ifade ediyor.
Bölgedeki "Batin el-Hawa" dosyasının, Arap mahallelerinin adım adım kuşatılmasının en belirgin örneklerinden biri olduğu vurgulanıyor.
Uluslararası hukuk yok sayılıyor
Tüfekçi'ye göre işgalcilerin Kudüs politikası, uluslararası hukuku tamamen dışlayan bir zihniyet üzerine kurulu. Bu bağlamda, işgalci siyasetçilerin "Kudüs'ü işgal etmedik, özgürleştirdik" şeklindeki söylemleri de demografik savaşın ideolojik zeminini oluşturuyor.
Tüfekçi, Mescid-i Aksa'ya yönelik baskınlar ve kısıtlamaların da aynı stratejinin parçası olduğunu belirterek, zaman paylaşımından mekânsal dayatmalara doğru bir gidişat olduğunu söylüyor.
"Arap ve İslam dünyasının sessizliği, siyonist rejimin Kudüs'teki projelerini hiçbir engelle karşılaşmadan hızlandırmasına izin veriyor."
Tüfekçi, mevcut tabloyu "1967'den beri kesintisiz süren bir demografik savaş" olarak nitelendiriyor. (İLKHA)