Röportaj

Sudanlı Gazeteci Ruzayki: 2 günde 4 binden fazla kişi öldürüldü

Uluslararası güçlerin desteği ile Sudan'da yaşanan iç çatışma ve ortaya çıkan insanlık krizi ile ilgili konuşan Sudan Gazeteciler Birliği Başkanı Sadık el-Ruzayki, "2 günde 4 binden fazla kişi öldürüldü, 5 binin üzerinde kişi gözaltında ve akıbetleri bilinmiyor. Kuşatma döneminde ise savaşta hayatını kaybedenlerin sayısı 150 bin kadar olduğu tahmin ediliyor." dedi.

2019 yılında Sudan'da yaşanan darbe sonrası başlayan iç karışlıklılar ve 2023 itibarıyla Birleşik Arap Emirlikleri'nin desteğiyle bölgede katliam yapan Hızlı Destek Kuvvetleri'nin saldırıları sürüyor.

Yaşanan iç çatışma ve Hızlı Destek Kuvvetleri'nin saldırıları sonucunda oluşan kriz ortamı nedeniyle, yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre süreç boyunca şimdiye kadar 18 milyon insan yaşadığı bölgeyi terk etti, 150 bin insan ise katledildi.

"Büyük güçler Sudan üzerinde nüfuz mücadelesi yürütüyor"

Sudan'da yaşananlarla ilgili İLKHA muhabirine konuşan Sudan Gazeteciler Birliği Başkanı Sadık el-Ruzayki, "Aslında Sudan'da yaşananlar iki Sudanlı taraf arasında çıkan sıradan bir iç savaş değildir. Bu savaş başlangıçta bölgesel bir savaştı. Çünkü komşu ülkelerin, örneğin; Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Libya'daki Hafter güçleri ve Güney Sudan'ın bazı bölgeleri, Sudan'a karşı komplo kurdukları açıktır. Ancak bu savaş artık uluslararası bir savaşa dönüşmüş durumda. Büyük güçler Sudan üzerinde nüfuz mücadelesi yürütüyor. Bu yüzden Afrika'dan, hatta Latin Amerika'dan El Salvador, Kolombiya ve başka ülkelerden çok sayıda paralı asker getirildi." diye konuştu.

"Uluslararası aktörlerin nihai hedefi Sudan'ı yeniden bölmektir"

Ruzayki, "Savaş şu anda üçüncü yılına girmiş durumda. Bu, Afrika tarihindeki hiçbir savaşa benzemeyen bir çatışmadır. Sudan halkını yerlerinden etmek, ülke içinde demografik değişim yaratmak, doğal kaynaklarını ele geçirmek ve Amerika-İsrail stratejisini hayata geçirmek üzerine kurulmuş bir savaştır. Yaşananlar, tesadüfi ya da bireysel olaylar değil. sistematik bir şiddettir. Amaç, bu milislerin vahşetini Sudan halkına göstermek, böylece halkı korkutup yerlerinden kaçırmaktır. El-Faşir'de yaşananlar, aslında bu kente ve halkına yönelik bir intikam operasyonudur. Çünkü Darfur'da geçmişte bazı etnik ve kabilesel gerginlikler vardı. Yaklaşık bir buçuk yıl önce Hızlı Destek Kuvvetleri El-Faşir'i kuşattığında, bu şehri hedef almalarının sebebi, halkının Hızlı Destek Kuvvetleri'nın kabile tabanına ait olmamasıydı. El-Faşir'i savunan ortak güçler, farklı kabilelerden, Zagawa, Fur ve diğerler kabilelerden oluşuyordu. Bu kabileler Hızlı Destek Kuvvetleri ile aynı kökten gelmediği için milisler bu gruplardan intikam almak istediler. Bu çatışmanın bir yönü etnik boyut taşırken, diğer yönü daha da tehlikeli… Amaç, bölgesel ve uluslararası aktörlerin desteklediği sistematik bir şiddet politikasıyla halkı yerinden etmek ve nihai hedef, Sudan'ı yeniden bölmektir." şeklinde konuştu.

Amaç Sudan'ı 3'e bölmek ve bağımsız Darfur ilan etmek

Sudan'ın 2011'de ikiye bölündüğünü, şimdi ise 3 parçaya bölünmek istendiğini hatırlatan Ruzayki, "İlk aşama olarak Darfur'un Sudan'dan koparılması planlanıyor. Bunun için de El-Faşir'in ele geçirilmesi gerekiyordu. Çünkü El-Faşir, Darfur bölgesinin başkentidir. Eğer bu milis güçler kenti tamamen kontrol altına alırsa, Darfur'u bağımsız bir devlet olarak ilan edebilirler. Darfur'un yüzölçümü Fransa büyüklüğünde ve altın, elmas, uranyum gibi zengin maden kaynaklarına sahip. Bu nedenle El-Faşir'in düşmesi, Darfur'un ayrılması için bir ön koşuldu. Ordu şehirden geri çekilmek zorunda kalınca, milisler tarihte benzeri görülmemiş vahşetler işledi. Modern çağda hiçbir savaşta görülmemiş türden suçlar. Çocuklar kimlikleri nedeniyle öldürüldü, kadınlar ağaçlara asıldı, hamile kadınlar ve hastalar öldürüldü, yaralılar hastanelerde katledildi. Kadınların, çocukların, sivillerin topluca öldürüldüğü sahneler kayda alındı. Katiller bu görüntülerle adeta övünüyordu. Şehirden kaçmaya çalışan sivilleri çölde, açık arazide takip edip öldürdüler." dedi.

"Sadece 2 gün içinde 4 binden fazla sivil öldürüldü, 5 binden fazla kişi tutuklandı"

Ruzayki, "Şehirde kalan sivillerin orduya destek verdiğine inanıyorlardı. Onlara göre şehirden kaçmayan herkes düşmandı. Bazı kabileler Hızlı Destek Kuvvetleri'nin kabile kökenine karşıt olduğu için intikam amacı vardı. Genç erkekleri potansiyel asker olarak görüp öldürdüler. Bu, tam anlamıyla etnik temizlik, bir soykırımdır. Uluslararası hukukta bu tür eylemler, 'insanlığa karşı suçlar' olarak tanımlanır. 26 ve 27 Ekim tarihlerinde sadece 2 gün içinde 4 binden fazla sivil öldürüldü, 5 binden fazla kişi tutuklandı. Bunların çoğu gençlerden oluşuyordu. Tutukluların akıbeti hâlâ bilinmiyor. El-Faşir'de görev yapan birçok gazeteci, özellikle El Cezire muhabiri de tutuklanarak işkenceye maruz kaldı. Amaç, hakikatin sesini susturmaktı. Bu olaylar üzerine dünya genelinde büyük bir infial yaşandı. Pek çok ülke ve uluslararası kuruluş bu katliamı kınadı. Londra, Paris, Roma, Berlin, Ankara, Tunus ve Rabat gibi şehirlerde protestolar düzenleniyor. İnsanlar bu suçların arkasında belirli devletlerin bulunduğunu açıkça dile getiriyor." diye konuştu.

El-Faşir neden hedef alındı?

El-Faşir yalnızca askeri değil, tarihi ve kültürel açıdan da sembolik bir şehir ve Darfur'un başkenti, bölgenin kalbi konumunda olduğunu söyleyen Ruzayki, "El Faşir, stratejik olarak da önemli… Büyük ve eski bir havaalanı var. Bu havaalanı Libya'daki Hafter güçlerinden gelen silah, yakıt ve ilaç yardımının geçiş noktasıydı. Bu nedenle şehrin ele geçirilmesi, bölgeye hâkim olmak anlamına geliyor. Ancak asıl hedef daha derin… Amaç, Afrika'nın güneyinde, Sahra altı bölgede eski sömürge planlarının yeniden canlandırılmasıdır. Batı'nın gözünde, Afrika'da İslam'ın yayılmasında büyük rol oynamış sembolik şehirlerin örneğin Mali'deki Timbuktu'nun veya Sudan'daki El-Faşir'in yok edilmesi önemli. El-Faşir yüzyıllardır ilim, Kur'an ve fıkıh merkeziydi. Eskiden Ezher ve Kayrevan'a öğrenciler gönderirdi. Dahası, Osmanlı döneminde Kâbe'nin örtüsü el-Faşir'de dokunur, buradan binlerce deveyle Hicaz'a gönderilirdi. Bu nedenle Batı dünyasının gözünde El-Faşir, Afrika'nın İslami kimliğini temsil eden bir şehirdi. Onun yok edilmesi, bu kimliğin silinmesi anlamına geliyor. Tarihte Sultan Ali Dinar da Osmanlı Hilafeti'yle yakın ilişkiler kurmuş, Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ve Almanya'yı desteklemişti. Onun sarayını Türkiyeli mühendisler inşa etmiş, El-Faşir Ulu Camii'nin restorasyonunu da Türkiye üstlenmişti. İşte bu tarihî ve manevî semboller de El-Faşir'in hedef seçilmesinde etkili oldu. Sonuç olarak, Hızlı Destek Kuvvetleri adlı milis güç, dış destekli bir yapıdır. Ancak bugün dünya kamuoyu bu gerçeği fark etmiş durumda. Artık birçok ülke ve insan, bu milis grubun terör örgütü olarak tanınmasını talep ediyor. Tüm bu yaşananlar, özünde siyonist ve emperyalist bir projenin parçasıdır. Bu güçlere verilen destek Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) üzerinden sağlandı. BAE şu anda israilin müttefiki konumunda. Askerî, siyasal, diplomatik iletişim ve mali desteklerin hepsi BAE aracılığıyla yürütülüyor. İsrail de bu milisi korumak ve sorumluluktan kaçırmak için Amerika Birleşik Devletleri ve bazı çevreler üzerinde baskı yapıyor. Yani ilk sırada israil ve BAE, ardından şimdi ABD var. ABD, savaşı uzatmak ve Hızlı Destek Güçleri'nin sahada ilerleme kaydetmesi için her türlü manevrayı yapmaya çalışıyor." şeklinde konuştu.

İnsani krizin yaşandığı bölgeye acil yardım yapılması çağrısı

Sudan'da yaşanan insani krizin yalnızca El-Faşir ile sınırlı olmadığını, Hızlı Destek Güçlerinin savaşın başından, Nisan 2023'ten beri girdiği her yerde benzer yıkımlara yol açtığını kaydeden Ruzayki, son olarak şu ifadeleri kullandı:

"Yaklaşık 18 milyon Sudanlı evlerinden yerinden edildi, şehirlerin güvenli bölgelerine veya ülke dışına göç etti. Birleşmiş Milletler raporlarına göre insani ihtiyaçlar çok büyük. Şu an yaklaşık 25 milyon Sudanlı açlık tehlikesiyle karşı karşıya. El-Faşir'de önceden yaklaşık bir buçuk milyon nüfus vardı. Bunların tamamı yerinden edildi, bazıları çölde uzak bölgelere, bazıları Sudan'ın diğer eyaletlerine sığındı. Öldürülenlerin sayısı çok fazla… 2 günde 4 binden fazla kişi öldürüldü, 5 binin üzerinde kişi gözaltında ve akıbetleri bilinmiyor. Kuşatma döneminde ise savaşta hayatını kaybedenlerin sayısı 150 bine kadar tahmin ediliyor. Bu ölümlerin çoğu El-Faşir'de gerçekleşti. Şu anda El-Faşir çevresinde ve uzak kamplarda büyük bir iç göç ve yerinden edilmiş nüfus bulunuyor. 2003 olaylarından beri kurulan mülteci kampları yeniden doldu. Bazıları kuzeye, Dabba ve diğer şehirlere kaçtı. Bazılarıysa Libya veya Çad'a geçmeye çalışıyor. Bu nedenle insani kriz çok ağır. Tüm İslam ülkelerini, dünyanın bütün özgür insanlarını El-Faşir halkıyla dayanışmaya çağırıyoruz. Hükümetleri, sivil toplum kuruluşlarını, yardım kuruluşlarını ve halk hareketlerini en geniş insani yardım kampanyasını düzenlemeye, gıda, giysi, çadır, battaniye, hijyen malzemesi ve hazır barınakları yerinden edilmişlere ulaştırmaya davet ediyoruz. Özellikle çocuklar için ilaç temini hayati önem taşıyor. Çocuklar şimdi savaşın neden olduğu ateşli hastalıklar ve başka sağlık sorunlarıyla karşı karşıya." (İLKHA)

{ "vars": { "account": "G-3SZQ7JT08Q" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }