Güncel

Aile Terapisti Aslan: İletişimsizlik ve dijitalleşme boşanmalarda büyük rol oynuyor

Son yıllarda artan boşanmaların temel nedeninin iletişim eksikliği, ekonomik özgürlük ve dijitalleşmenin etkisi olduğunu belirten Aile Terapisti Dilan Aslan, sosyal medyanın çiftler arasındaki ilişkilere zarar verdiğini, bu yüzden ailelere ve gençlere önemli görevler düştüğünü vurguladı.

Son yıllarda artış gösteren boşanmalar hakkında İLKHA’ya önemli değerlendirmelerde bulunan Aile Terapisti Dilan Aslan, çiftler arasındaki iletişim kopukluğu, sosyal medya bağımlılığı ve ekonomik faktörlerin evlilikleri olumsuz etkilediğini söyledi.

Aslan, evlilik öncesi ani kararların, çocuk sahibi olma isteğinin ve üçüncü kişilerin müdahalelerinin de boşanmalarda etkili olduğunu kaydetti.

Aslan, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı: “Son yıllarda artan boşanmaların en büyük sebebi kuşkusuz iletişimsizliktir. Çiftlerin birbirlerini anlama, saygı ve sevginin gitgide azalması, üçüncü kişilerin ilişkilerine dahil olması da buna etki etmektedir. Kadınların ekonomik özgürlüğünün, refah düzeyinin artması da boşanmayı tetikleyen bir durum. Daha rahat bir şekilde boşanmalarının arka planında, erkek egemenliğinin altında kalmama ve maddi zorluk çekmeme durumları yatmaktadır. Eskiden baktığımız zaman kadınlarda kolay kolay boşanma olmuyordu ve birçok şeyi alttan alma durumunda kalabiliyorlardı. Erkekler de aynı şekilde bazı şeyleri alttan alma durumları olabiliyordu. Ancak şu anda teknolojinin artması ve dijitalleşmenin boşanmalara sebep olduğunu düşünmekteyiz.”

“Evlilikte ani karar alınmamalıdır”

Evliliklerin temeline dair de önemli uyarılarda bulunan Aslan, “Öncelikle ilk başlarda çiftlerimiz ani bir kararla evlilik kararı almaktadır. Birbirlerini ilk önce tanıdıkları gibi bazı şeyler, evlendikten sonra aynı çıkmamakta. Ayrıca kritik dönem denilen evliliğin ilk 2 yılında çiftler birbirlerini tanımadan çocuk sahibi olma istekleri de bu durumun bağlayıcı noktasıdır. Çünkü çiftler birbirlerini henüz birbirlerini tanımıyor, bir de çocuk istekleri de ortaya çıktığında maalesef ki bu süreçte tartışmalar, öfke problemleri de artmaktadır. Önceki hayatlarında tahammül ettikleri şeye evlilik sürecinde tahammül edemediklerini görmekteyiz. Bazı durumlar evlilikte düzelir şeklinde düşüncelerle de evliliklerin yaşandığını görebilmekteyiz. Çiftler, sorunları yansıtmadan hallettikleri zaman bu problemlerin ortadan kalkacağını, sağlıklı etkileşimle halledebileceğini düşünmekteyiz. Bu sürece varmadan önce bir danışmandan yardım almaları evliliklerini kurtaracaktır.” şeklinde aktardı.

Aile içinde kullanılan dilin de önemli bir unsur olduğunu vurgulayan Aslan, “Aile içinde iletişim kopukluğunun etkisiyle çiftler ‘sen’ dili yerine ‘ben’ dili kullandığı için bir sorun yaşanmaktadır. Çünkü sorunlar anlatılmıyor, iletişim kurulamıyor daha sonraya ertelendikçe sorunlar daha sonrasında çok büyük bir enkaz haline gelebilmektedir. Problemler büyümeden ertesi güne kalmadan halledildiği zaman sorunlar daha kolay hal olmaktadır. Çiftlerin birbirlerinden uzaklaşması, dijitalleşme ve sosyal medyaya daha fazla zaman ayırması sorunları büyütecektir.” ifadelerine yer verdi.

Dijitalleşmenin ve sosyal medyanın ilişkiler üzerindeki etkisine de dikkat çeken Aslan, “Bu konuda sosyal medya zaten büyük bir problem haline gelmektedir. Maalesef ki özentiliği de arttıran bir durumdur. Yaşantımızın bir sınırı, bir standardı vardır ve biz bunun üzerine çıkmaya çalışmaktayız. Sürekli aynı şeyleri yaparken buluyoruz kendimizi. Bugün bir sosyal medyaya açıldığı zaman bile 10 kişinin 9’unun hayatı artık benzerlik göstermekte. Misal 5 liraya alınan şey 4 liraya da alınabilir ama 5’in üzerine çıkmak ekonomik zorluğu arttırmaktadır. Ancak özentilik denilen bir yarış halindeki durumlar vardır. Yani hep kıyas yapma, sürekli bir rekabet halinde olduğunuzu görmektesiniz. Bunlar da zaten çiftlere yansımaktadır. Sırf sosyal medyada paylaşılacak olan fotoğraf için bile kredilerin çekildiğini de duyuyoruz. Bütün bunlar, çiftler arasında tartışmaya da neden olmakta. Çünkü bu tekrar eden bir süreç haline gelmekte. Bu haliyle çiftlerin birbirlerine olan bağı da kalmıyor. Bugün dışarıda yemek için bir yere gidildiğinde bile sürekli telefonla iletişim halinde oluyorlar. Çiftlere de bu yansımakta, birbirleriyle iletişim kuran maalesef çok az sayıda çiftlerimiz kalmaktadır.” şeklinde belirtti.

“Mutlu olmak bir prensip haline gelmemelidir”

Aslan, tüm bu sorunların çözümü için ailelere ve genç bireylere büyük görevler düştüğünü vurgulayarak, “Bu hususta ailelere, genç bireylere görev düşmekte. Mutlu olmak bir prensip haline gelmemelidir. Çünkü evlilik üzerinde kavgalar, tartışmalar da olacak. Çocuk sahibi olmak istedikleri zaman en büyük boşanmaları zaten o evrede biz görmekteyiz. Aileler, çocukları evlenmeden önce bütün sorunları halledebileceklerini anlatmalılar. Sürekli ‘Prenses olacaksın’, ‘Prens olacaksın’ şeklinde beklentileri olduğu zaman tahammül seviyeleri de birbirlerine karşı kalmamakta. ‘Annemin evinde’ veya ‘Babamın evinde’ laflarını fazlasıyla duymaktayız. Bunlar da etki etmektedir. Ailelerimizin, çocukların mutlu olmasından ziyade sorunlarla baş edebilmesini de öğretmeleri gerekmektedir. Tahammül ettiğimiz şeye daha sonra da tahammül edebiliyor muyuz? Burada kişinin, kendinden kaynaklanan bir durumu varsa bir danışmandan yardım almalıdır. Bu süreçte çözüm odaklı olmaları gerekiyor, birbirlerine asla argo kelimeler kullanmamalılar. Tartışma anında ‘Oturup konuşalım’ şeklinde olmasa bile danışmandan yardım almaları gerekmektedir. Sorun büyütmeden çözüme ulaşılması gerekmekte.” dedi.

Devlete düşen görevlere de dikkat çeken Aslan, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Devlete düşen görevler de koruyucu önleyici hizmetler sunmakla, evlilik öncesi eğitim programlarıyla başlar. Bununla beraber bir de aile danışmanlık merkezinin desteklenmesi, ekonomik baskıları azaltma, barınma, istihdam çocuk bakımı gibi alanlarda çiftlerin üzerindeki stres yükünü hafifletebilirler. Ayrıca medyada evlilik konusunun da biraz irdelenmesi gerekmektedir. Sosyal medyaya sınır gelmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Boşanmaları önlemek, bireysel farkındalık, aile içi saygı ve toplumsal destek sistemlerinin birlikte çalışmasıyla mümkündür. İlişki sorunların kronik hale gelmeden fark edebilmek ve zamanında destek almak bu sürecin en sağlıklı anahtarıdır.” (İLKHA)

{ "vars": { "account": "G-3SZQ7JT08Q" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }