Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Eşref Araç, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, diyabetin özellikle son yüzyılda hızla artan önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna dikkat çekti.
Doç. Dr. Araç, Tip-2 diyabetin büyük ölçüde yanlış beslenme ve hareketsiz yaşam tarzından kaynaklandığını belirterek, hastalığın önlenmesinde farkındalığın ve erken teşhisin hayati önem taşıdığını vurguladı.
Doç. Dr. Araç, Tip-2 diyabetin genetik yatkınlıkla birlikte yaşam tarzına bağlı olarak geliştiğini belirterek, "Bu hastalık, son 200 yılda hızla artan bir pandemi niteliğinde. İnsanlar beslenme alışkanlıklarını değiştirdi, gıdalar doğal olmaktan çıktı, hareket alanlarımız daraldı ve günlük yaşamımız otomatikleşti. Bu nedenle yeterince hareket etmiyoruz ve ihtiyacımız kadar değil, zevk için yiyoruz" dedi.
"Diyabete erken teşhis ve sağlıklı yaşamla önemli"
Diyabetin erken teşhis ve yaşam tarzı değişikliğiyle kontrol altına alınabilir bir hastalık olduğunu ifade eden Araç, "Diyabet, insülin mekanizması ile ilgili bir hastalık. Pankreas dediğimiz organımızda salgılanan kan şekerini düşüren bir hormonumuz var. Bunlar 3 tiptir. Birçok tipi var ama 3 tanesi önemli. Pankreastın zarar görmesinden dolayı insülin salgılamaması durumuna biz tip 1 diyoruz. Asıl diyabet hastalığı bu aslında. Pankreasta bir hasar oluşuyor. Nedeni bilmediğimiz virüslere bağlı olabilir ya da başka nedenlere bağlı olabilir. Vücut kendi savunma mekanizmasıyla tehlikeyi ortadan kaldırmak için kendi organına yani pankreasta saldırıyor. Böylece pankreasta harap oluyor ve insülin salgılamama başlıyor. Buna autoimmunite diyoruz. Birçok autoimmune hastalıkları olduğu gibi diyabette de bu böyle. Ancak bizim için en önemlisi hastaların yüzde 90-95'ini oluşturan bu hastalık değil. Tip-2 diyabet, tamamen yaşam şekli bozukluğuna bağlı gelişen bir durum. Yani pankreasımız, orada insülünümüz ve insülünün de üretimi var. O insülünün üretimi normal bireylere göre fazla da ancak o insülünün çalışması için gereken mekanizmalar sıkıntılı. Tip-1 diyabette insülün kastaki glikozu almaya çalışıp bizim harcamamız gereken ve ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi sağlarken Tip-2 diyabetlerde insülin direnci dediğimiz bir problem ortaya çıkıyor ve ortamda insülin varsa bile vücut onu kullanamadığından kan şekeri yüksek seyrediyor. Yani, kanda kan şekerimiz çok yüksek ama kullanamıyoruz ve kullanamadığımız için de gittikçe erimeye başlıyoruz. " şeklinde konuştu.

Doç. Dr. Eşref Araç
"Aşırı yemek ve hareketsizlik, diyabetin en büyük tetikleyicileridir"
Araç, "Bir de bizim gestasyonel diyebildiğimiz, halk içinde gebelik diyabeti denilen bir diyabet var ama bizim için en önemlisi Tip-2 diyabettir. Çünkü Tip-1 diyabette autoimmuniteye yapabileceğimiz bir şey yok, nerede çıktığını bildiğimiz bir durum değil. Tamamen hastalıksal, aile geçişi olmayan bir durum ama Tip-2 irade ile ilgili bir şey. Tip-2 de genetik faktör daha fazla olsa da önleme şansımız var, çünkü tamamen yaşam şekli problemi. Bu son 200 yılın başımıza gelen felaketlerinden biri. Ciddi bir pandemi aslında. İnsanları etkileyen, organlarını kaybettiren ve gittikçe artan maalesef kötü bir hastalık ve bunun tek sebebi de 'başınıza ne geldiyse kendi yaptıklarınızdan dolayı' diyen Rabbimin biraz söylediği şeyle aynı aslında. Biz yememiz gereken yemeği artık yemek için yaşamaya dönüştürdük; gıdayı, ekini ifsat ettik. Artık yiyeceklerimiz doğal değil ve hareket alanlarımız daraldı, her şey otomatiste oldu. O yüzden hareket etmiyoruz, çok yiyoruz. İhtiyacımız olduğu için değil; zevk için, canımız çektiği için yiyoruz. Özellikle karbonhidrat dediğimiz şekerin son 200 senede bu sanayi şekerinin girdiği dönemden sonra hamur işleri, şeker işlerinin yoğun tüketilmesi, ani kan şekerimizi yükselten gıdaların yapılması ve işlenmiş gıdaları tüketmemizin artması maalesef bu hastalıklar ortaya çıkmasına sebep olan faktörlerdir. Yani aslında kapitalizm ve emperyalizm nasıl ki dünyanın başına bela olmuşsa bunların öğrettikleri de vücudumuzun başına bela olmuş." İfadelerini kulandı.
"İhtiyacınız kadar yiyin, kendinizi zarara uğratmayın"
Tip-2 diyabetin erken teşhis ve yaşam tarzı değişiklikleriyle tamamen kontrol altına alınabileceğini vurgulayan Araç, "Tip-2 diyabet kaderimiz değil, irademizdir. Nitekim hem ayet-i kerime hem hadis-i şerifte de 'yiyin, için, israf etmeyin' deniliyor. Bunu hep 'istediğinizi yiyin, için ama çöpe atmayın' diye anladık. Hayır, 'fazla yediğiniz şey israftır, vücudunuzu çöpe dönüştürmeyin' denilmek istenmektedir. 'Ümmetimin en çok korktuğum şeyi ileride kilo alması' ya da 'yemek yerken midenizin üçte birini yemeğe, üçte birini sıvıya, üçte birini havaya ayırmanız' gibi ifadelerin hepsinde aslında 'ihtiyacınız olduğu kadar yiyin ve kendinizi zarara uğratmayın' deniliyor. Mesela meyve çok önemli bir öğün, besin öğesi. En büyük sıkıntımız zengin sofralarında oturup çorbamızı, yemeğimizi, pilavımızı, salatamızı yedikten sonra üstüne bir de meyve, kuru yemiş, künefe ve tatlı gibi bir şey yiyoruz. Halbuki meyve büyüğündür, asla tok karnına yenmez. Yenecekse aç karnına yenmesi lazım. Tok karnına alınan meyve tamamen kara ciğerde yağlanma yaparak kişinin insülin direncini de artırır, kara ciğer hasarı oluşturur ve diyabet oluşumu da artırır.
"Son 5 yılda obezite ve diyabette Avrupa birincisiyiz"
Son yıllarda ülkemizde obezite ve diyabet oranlarının hızlı bir şekilde arttığını belirten Araç, özellikle risk gruplarındaki kişilerin düzenli testler yaptırmasının büyük önem taşıdığını ifade ederek, "Erken teşhis önemli ama çok susama, ileri çıkma yediği halde kilo alamama gibi diyabet bulguları ortaya çıktığında aslında biraz geç olmuş oluyoruz. Yani birkaç yıldır diyabet olmuş oluyoruz. Bu yüzden daha erken teşhis için ailede Tip-2 diyabet olan varsa 'babam 40 yaşında diyabet olmaya başladı' diyorsa, ondan 5 yıl önce kişinin kendini test etmesi lazım. İşte hemoglobin ve glikoz dediğimiz bazı tahlillere bakıp daha erkenden teşhis konması lazım. Ayrıca eğer kilo alımımız fazlaysa, vücut kitle indeksimiz artmışsa mutlaka testlerimize bakmamız lazım. Çünkü obezite, diyabeti tetikleyen en önemli şey. O yüzden hiçbir şikâyetiniz yoksa ve sadece kiloluysanız mutlaka bunlara baktırmanız lazım ki erken teşhis koyabilelim. Son 5 yıldır Avrupa'nın en kilolu ülkesiyiz, obezitede Avrupa birincisiyiz. Daha önce ortalama bir durumdayken diyabet durumumuz şu anda Avrupa'nın en fazla diyabet hastası olan konumundayız. Bu da şunu gösteriyor diyabet ve obezitede normaldik, 5 yılın sonunda ilk olarak obezite sonra diyabetimiz arttı. Yani kilolu oldukça şeker hastalığı oluşmaya başlıyor.O yüzden erken teşhis için belli bir yaş gruplarındakiler, daha önce iri bebek doğuran anneler, önceki gebeliğinde gebelik diyabeti gelişenler, hipertansiyon ve kolesterol yüksekliği olanlar şekerini de mutlaka kontrol etmesi gerekir. Özellikle kiloluysanız diyabet oluşma riskiniz yüksek. O yüzden erkenden kan şekerinizi kontrol etmenizi öneririz. diye konuştu.

"Diyabet sinsi bir hastalıktır, çoğu zaman belirti vermeden ilerler"
Araç, tedavi ve yaşam tarzı değişikliklerinin düzenli uygulanmamasının uzun vadede böbrek, göz ve kalp sağlığını olumsuz etkileyebileceğini ifade ederek şöyle konuştu: Önümüzdeki cuma günü, dünya diyabet günü. Bugünü kutlamanın ya da etkinlik yapmanın en büyük nedeni de farkındalığı oluşturmak. Çünkü şeker hastalığı öyle bir sinsi hastalık ki son dönemlere gelmeyene kadar sizi çok rahatsız etmeyebilir. Dediğim gibi sadece ağız kurulu, çok yemek yemek ama kilo vermek, idrara çok çıkmak gibi bazı semptomlar yapabilir. İnsanların çoğu o dönemi umursamıyor, tedavi verdiğimiz halde diyetine ve yaşam şekline dikkat etmiyor, tedavi düzenli kullanılmıyor. 'Alıştım, kan şekerim 300'lerde serili, bir şey olmuyor' diyorlar. Bunun sebebi o zararı göremedikleri içindir. İşte bu kötü gidiş 10 yılı açtıktan sonra böbrekler bozulmaya, gözler görmemeye, kalp krizi geçirmeye başlayacak ya da ilme dediğimiz felç geçirecek."
"Genetik risk olsa da yaşam tarzı belirleyicidir"
Genetik faktörler bulunsa da yaşam tarzına özen göstermenin tip-2 diyabetin uzaklaştırılmasında belirleyici olduğunu söyleyen Araç, bu nedenle yaşam şekli değişikliğinin diyabetin önlenmesi ve kontrolü açısından kritik bir öneme sahip olduğu belirterek, "Diyabet kronik progresif bir hastalıktır. Süregen ve gittikçe riski artan, daha doğrusu problemi daha çok yükselen bir hastalık. Ancak tip 1 diyabet artık o bir otomin hastalık olduğu için şu anda tedavisi mümkün değil. Tedavisi mümkün değil derken geri dönüşü mümkün değil. İnsülinle birlikte insülinlerini düzgün kullanan, yiyeceğine dikkat eden, yine sporunu yapan tip 1 diyabetler normal bir bireyden çok daha uzun yaşar. Çünkü hamur yemiyor, şeker yemiyor, sağlığına dikkat ediyor, egzersiz yapıyor. Eğer dikkat ederse normal sağlıklı bireyden daha uzun ömürlü olur. Ama dikkat etmezse çok daha erkenden bir sürü rahatsızlığa sebep olur. Ama tip 2 diyabet böyle değil. Tip 2 diyabet özellikle erken teşhis edildiğinde, özellikle ilk zamanlarda yaşam şeklinize dikkat ederseniz, kilo verirseniz, İşte sanayileşmiş önlerden uzak durursanız, hareketli olursanız tamamen geri dönebilecek bir hastalık. Bu sizin üzerinizden kalkmaz. Nasıl kalkmaz? Siz kilolusunuz, diyabet olduğunuzu gördünüz. Kilolunuzdan dolayı, diyabetten dolayı kilolunuzu verdiniz. Kiloyu verdikten sonra şekeriniz düzenlendi. Ancak siz ilerleyen zamanlarda tekrar kilo alırsanız yeni diyabet hastası olursunuz. Yani şunu söyleyeyim, ilk etapta yaşamınız şeklinize dikkat ederseniz, hareketinize dikkat ederseniz, diyabeti tamamen kendinizden uzaklaştırabilirsiniz. Ama bir genetik faktörünüz olduğu için bunu sürekli yapmanız gerekecek. Ne zaman bu işten vazgeçerseniz tekrar diyabetiniz oluşabilir. O yüzden tip2 diyabet, kontrol altında alınabilen, tamamen tedavi edilebilen, tamamen hayatınızdan çıkabilen ya da daha da uzaklaştırabileceğiniz yani sonuçları geciktirebileceğiniz bir hastalık. Bu anlamda yaşam şekli değişikliği çok önemli." ifadelerini kulandı. (İLKHA)




