HÜDA PAR tarafından yapılan yazılı açıklamada, sözleşmeli personellerin eş durumu mağduriyetleri, Epstein belgeleri ve Sudan'daki çatışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulunuldu.
Açıklamada, "Atamalarda eş durumu mağduriyetini giderme adına üç yıllık zorunlu bekleme süresi kaldırılmalı." ifadelerine yer verildi.
"Aileleri parçalayan bu uygulamanın devam etmesi bir çelişkidir"
Sözleşmeli personellerin 3 yıl boyunca eş durumu nedeniyle tayin hakkından yararlanamamasının mağduriyetlere neden olduğuna dikkat çekilerek uygulamanın aile bütünlüğüne zarar verdiğine değinildi.
Açıklamanın devamında, "Bu uygulama, eşlerin çocuk sahibi olma gibi bir yükümlülüğün altına girmekten kaçınmalarına neden olmaktadır. Ayrı şehirlerde yaşamak zorunda kalan çiftler, çocuk sahibi olma kararını ertelemekte veya tamamen vazgeçmektedir. Bu durum, Türkiye'de giderek düşen nüfus artış hızını olumsuz etkileyen önemli sebeplerden biridir. Üstelik devletin 'Aile Yılı' ilan ettiği bir dönemde, aileleri parçalayan bu uygulamanın devam etmesi bir çelişkidir." denildi.
"Eş durumu tayinleri kadrolu personelde olduğu gibi düzenlenmelidir"
Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Atamalarda eş durumu mağduriyetini giderme adına üç yıllık zorunlu bekleme süresi kaldırılmalı; eş durumu tayinleri kadrolu personelde olduğu gibi düzenlenmelidir. Ailenin bütünlüğünü korumak, devletin hem anayasal hem de sosyal sorumluluğudur."
Son dönemde kamuoyuna sızan Epstein belgelerinin ABD'nin Orta Doğu politikalarının arka planındaki kirli ilişkileri gözler önüne serdiğine değinilen açıklamada, "Belgelerde adı geçen, aynı zamanda ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi görevlerinde bulunan Tom Barrack'ın, özellikle Suriye'ye dair yaptığı açıklamalar dikkatle değerlendirilmelidir. Barrack'ın 'Türkiye ve israil arasında Hazar Denizi'nden Akdeniz'e kadar bir iş birliği göreceğiz' sözleri, bölgenin siyonist rejim lehine yeniden şekillendirilmek istendiğini açıkça ortaya koymaktadır." denildi.
"ABD, Suriye'nin yeniden inşa sürecini kendi çıkarlarına göre yönlendirmeye çalışmakta"
Epstein vakasının ABD'li siyasetçilerin dış politika tercihlerini nasıl etkilediğine dair çarpıcı bir örnek olduğuna vurgu yapılan açıklamada, "Siyonist odakların Epstein dosyasını bir şantaj mekanizması olarak kullanması, ABD bürokrasisinin ne denli çürümüş bir yapıya sahip olduğunu da göstermektedir. ABD, Suriye'nin yeniden inşa sürecini kendi çıkarlarına göre yönlendirmeye çalışmakta ve bu süreçte Türkiye'yi de pasifize ederek bölgede tek hâkim güç olma planları yapmaktadır." ifadeleri kullanıldı.
"Bölge halklarının yanında yer almak hem ahlaki hem stratejik bir zorunluluktur"
Türkiye'nin ABD'nin Orta Doğu politikalarına karşı durması gerektiği ifade edilen gündem değerlendirmesinde, "Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğü, egemenliği ve halkının iradesi temelinde şekillenecek bir sürece öncülük etmelidir. ABD'nin şantaj temelli politikalarının karşısında, bölge halklarının yanında yer almak hem ahlaki hem stratejik bir zorunluluktur. Bu, sadece Suriye'nin değil, tüm bölgenin bağımsızlığı ve istikrarı için kritik bir adımdır." diye belirtildi.
"Siviller, HDK milisleri tarafından sistematik biçimde katledilmektedir"
Sudan'da uzun süredir devam eden çatışmaların insanî felakete dönüştüğüne vurgu yapılan açıklamanın devamında, "Özellikle Darfur bölgesinde, kuşatma altındaki siviller, temel gıda ürünlerine erişemedikleri için hayvan yemi tüketmek zorunda kalmaktadır. El-Faşir kentinde yaşananlar, krizin ulaştığı vahim boyutun en somut örneğidir. Yaklaşık 100 bin kişi yerinden edilirken şehirde kalan siviller, HDK milisleri tarafından hedef alınmakta ve sistematik biçimde katledilmektedir." denildi.
"Bazı bölgesel ve küresel aktörler, savaştan çıkar sağlamaktadır"
HDK'nın, stratejik doğal kaynakları ele geçirmek için Sudan'ı kanlı bir vekâlet savaşına sürüklediğine dikkat çekilen açıklamada, şöyle denildi:
"Bazı bölgesel ve küresel aktörler, şirketler ve aracı yapılar üzerinden bu çatışmayı dolaylı biçimde finanse etmekte, savaştan çıkar sağlamaktadır. Bu kirli çıkar zinciri kırılmadıkça Sudan'da kalıcı bir barış ve istikrar mümkün değildir."
"BAE, İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri tarafından yaptırımla cezalandırılmalıdır"
Gündem değerlendirmesinin sonunda, "HDK'nın silah ve finansal destek kanalları derhal kesilmeli; bu savaştan çıkar sağlayan kişi ve kurumlara uluslararası yaptırımlar uygulanmalı; bölge ülkeleri Sudan ordusuna askerî ve lojistik destek vererek sivillere yönelik kuşatmayı kırmalıdır. Bu savaşın ana finansörü Birleşik Arap Emirlikleri, İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri tarafından yaptırımla cezalandırılmalıdır." ifadelerine yer verildi.
Açıklamada son olarak, Birleşmiş Milletler ve bölgesel örgütler öncülüğünde insanî koridorlar oluşturulması, gıda ve sağlık yardımlarının kesintisiz bir şekilde sivillere ulaştırılması gerektiğine vurgu yapıldı. (İLKHA)



