Peygamber Sevdalıları Vakfı, bu yıl 7'ncisini düzenlediği "Namaz Çalıştayı"nı Şahinbey Kongre ve Sanat Merkezi Şahveli Salonu'nda gerçekleştiriyor.
Yoğun katılımın gerçekleştiği etkinlik, Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başladı, açılış ve selamlama konuşmaları ile devam etti.
Ardından ilk oturuma geçildi. Moderatörlüğünü Ökkeş Korkmaz'ın yaptığı oturumda Eğitimci Yazar Mehmet Emin Sütçü, sununu yaptı.
Sütçü, bugün Gazze'deki mücahidlerin iki yıllık destansı direnişinden bahsedebiliyorsak ve bütün imkanlarına, teknolojilerine rağmen iki yıllık bir sürede o bütün dünyanın desteğini alan işgalci rejimin Gazze'yi, Gazze topraklarını işgal edememesinin arkasında yatan en büyük sebebin elbette o Gazze'yi müdafaa eden o mücahidlerin Rabbleri ile aralarında kurdukları o kopmaz muhkem bağ olduğunu söyledi.
Sütçü, "Namazla, ibadetle, Kur'an ile kurdukları o yüce bağdır. Dolayısıyla namaz bizi birbirimize yaklaştıracak, namaz kardeşliğimizi bize hatırlatacak, namaz bize Allah'ın huzurunda baş eğdirirken zalimin karşısında da baş kaldıracak yegâne ilaçtır, yegâne tedavi yöntemimizdir." diye ekledi.
Birileri toplumun ihyası için, bu milletin özüne tekrar o asıl ayarlarına geri dönmesi için mücadele ederken birilerinin de bundan rahatsız olduğunu söyleyen Sütçü, "Hepimiz şahit olduk. Geçtiğimiz günlerde bazı siyasi çevrelerin namaz etkinliklerinden rahatsız olduklarını ve namazla tanışan binlerce belki de on binlerce çocuğun parklarda, camilerde verdiği o görüntülerden rahatsız olduklarını ve Meclis’e bu konuda önerge verdiklerini gördük, buna tanık olduk. Aslında bu soru önergesinin verilmesi milletin manevi değerlerine ve o tertemiz yürekli çocukların aslında gönül dünyalarına atılmış bir taştır. Böyle görüyoruz. Ve ne acıdır ki dönüşüme bakın. Bir zamanlar çocuklara taş attıranlar şimdi çocukları taşlamaya başladılar. O yaştaki minik çocukların namazla tanışmasından, kendileri karşısında değil, Rabb’leri karşısında eğilmesinden, el bağlamasından, secdeye varmasından rahatsız oldular. Ve işin ilginç bir tarafı da soru önergesini verirken ‘Çocuk ve inanç istismarı’ adıyla önerge verildi. Yani o minik çocukların ebeveynlerinin de desteğiyle, isteğiyle ve o çocukların da gönüllü bir şekilde o cami bahçelerinde, o parklarda eğlenerek belki de coşkuyla eğlenerek namazla buluşması, tanışması, tanıştırılması istismar olarak görülmüş." diye konuştu.
Sütçü, "Oysa buradan ifade ediyoruz ki, asıl istismar bir çocuğun manevi gelişim hakkını sorgulamak, onun ruhunu besleyen değerlerle arasına mesafe koymasını sağlamaya çalışmak, asıl istismar budur. Dolayısıyla şunu ifade ediyoruz ki ‘hayat namazla güzeldir’ adı altında yapılan bu etkinliklerden duyulan rahatsızlık aslında milletin manevi değerlerine karşı duyulan rahatsızlıktan başka bir şey değildir. Ve yine manevi değerlere olan saygısı ve hürmetiyle anılan tarih boyunca bu milleti temsil ettiklerini iddia edenlerin, milletin değerleriyle aralarına ne kadar büyük bir uçurum koyduklarını, milletin manevi kodlarıyla ne kadar uyuşmazlık içerisinde olduklarını böylece bir kez daha görmüş olduk ve bunu bütün milletin de görmesini ve milletin değerleriyle mücadele edenlerle aralarına mesafe koymalarını, siyaseten ve vicdanen mahkûm etmelerini bekliyoruz. Bu vesileyle bu zatları da siyasi hesapları bir kenara bırakarak milletin manevi hassasiyetlerine saygı duymaya ve bu tür toplumun yararına olan yapıcı etkinliklere destek vermeye davet ediyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Ağaç yaşken eğilir" sözüne atıfta bulunan Sütçü, Bediüzzaman'ın, "Çünkü bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî almazsa sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslamiyet ve iman erkânlarını ruhuna alabilir." ifadelerini aktardı.
Sütçü, "Dolayısıyla hakikatte bizler için ahirette şefaatçi olmaları lazım gelen evlatlarımızı ahirette bizden davacı olacak duruma düşürmemek, kendimizi o duruma düşürmemek için erken yaşlardan itibaren çocuklarımızı iman hakikatleriyle, namazla, ibadetle buluşturacağız." diye kaydetti.
Her Müslüman anne babanın derdinin, evladına namazı öğretmek, namazı aşılatmak olduğunu vurgulayan Sütçü, "Ancak sorun bunu nasıl ve ne zaman yapması gerektiği kısmında toplanmaktadır. Çoğu zaman Yanlış zamanda, yanlış metotlarla çocuklarımıza ibadet bilincini, namaz bilincini vermeye çalışıyoruz. Ve bazen olumsuz sonuçlara da neden olabiliyor takip ettiğimiz yol ve yöntem. O halde çalıştayın bana düşen kısmı ‘Çocuklarımıza namazı nasıl sevdiririz? Namazı sevdirmenin yolu nedir?’ sorusuna odaklandığımızda bu işi ne zaman ve nasıl yapmalıyız, sorusuna cevap bulacağız inşallah. Soruyoruz Ya Resulallah Sallallahu Aleyhi Vesellem! Ne zaman başlayalım bu işe? Çocuklarımıza ne zaman namazı öğretmeye başlayalım? Cevap veriyor Aleyhissalatu Vesselam: Çocuklara sağını solunu öğrenmeye başladıkları zaman namazı emret. Ve yine Peygamber Aleyhissalatu Vesselam 7 yaşından başlayıp 10 yaşına kadar bu sürecin tamamlanmasını bizlere buyurmuş. Dolayısıyla bu işin ne zaman başlamalı kısmının cevabı net bir şekilde ortada. Elbette bunun evveliyatı da var. Yani 7 yaşından itibaren namazı artık en güzel şekilde öğretmeli ama bunun öncesinden de namazı sevdirmek, altyapıyı oluşturmak adına çocuklarımızı beraberimizde camilere götürmek, evde birlikte namaz kılmaya çalışmak, kandil gecelerinde özellikle onları cami ile buluşturmak ve benzeri tavır ve davranışlarla o 7 yaşına kadarki süreci de sağlam temellere oturtup çocukta o istek ve arzuyu oluşturmak, o altyapıyı hazır hale getirmek gerekiyor." şeklinde konuştu.
Sütçü, "Sakın, ‘Daha küçük, biraz daha yaşı geçsin’ demeyin, demeyelim. Çünkü Peygamber Aleyhissalatu Vesselam bizler için bir yol çizmişse, bizler için bir çözüm sunmuşsa, şüphesiz O hevasından konuşmaz. Vahyin telkini vahyin yönlendirmesi iledir. Dolayısıyla Üstad Bediüzzaman'ın dediği gibi, ne zaman dara düşsem ne zaman böyle farklı farklı yollar arasında tercihte sıkıntıya düşsem, sünnet-i seniyyenin o konuya temas eden hakikatleri bana bir pusula gibi, bir güneş gibi göründüğü yolumu gösterdiği yolumu aydınlattı diyor. Ben ne zaman sünnet-i seniyyeden uzaklaştım veya o sünnet-i seniyye yapışmayınca yol farklı, çok dağınık değildi. Ancak o sünnet-i seniyyeye yapışmakla rahata huzura erdim diyor. Dolayısıyla bu anlamda Peygamber Aleyhissalatu Vesselam’ın tavsiyesine uyacağız." ifadelerini kullandı.
Namazı sevdirmenin temel koşulları
"Peki bu iş nasıl olmalı?" diye soran Sütçü, şöyle devam etti:
"Zamanı belli ama yöntemi nasıl olmalı? ‘Çocuklarımıza namazı nasıl sevdirmeliyiz’ sorusuna da aslında iki kelimelik cevap verebiliriz. Sabırla ve sevgiyle. Çocuklarımıza namazı sevdirmenin iki anahtar kavramı: Sevgi ve sabır. Şimdi Şunu biliyoruz ki çocuklar bir şeyi severek yapmak isterlerse her şekilde, her zaman yaparlar. Ama sevmedikleri, hoşlanmadıkları zaman yanımızda çekinseler dahi farklı yerlerde, farklı ortamlarda bir şekilde terk edecekler. Namaz da aynen böyledir. Çocuk namazı sevdiği zaman hangi şart ve ortamda olursa olsun namaza devam edecektir. Sevmediği takdirde bizimleyken belki bazen abdestli olmadığı halde abdestli olduğunu söyleyecek, kılmadığı halde kıldığını söyleyecek, yalana başka yollara tevessül edecek ama bir şekilde sevgiyle inşa edilmemiş bir bilinç aynen harçsız üst üste yığılmış tuğlalar gibidir, biriketler gibidir. Ufak bir sarsıntıda, ufak bir rüzgârda yıkılacaktır. Dolayısıyla sevgisiz inşa ettiğimiz o namaz bilinci bir kültürden, bir bilgiden ibaret kalacak. Ruhuna işlemediği için belki de 3-5 sene sonra farklı bir ortamla buluştuğunda o namazı terk edecek.
Peki namazı sevdirmenin temel koşulu nedir? Lokman Aleyhisselam’ın oğluna nasihatleri var Lokman Suresinde, Kur'an-ı Kerim'de geçer. Birçok yerde bunu ifade ediyorum. Anne babalar, çocuklarımıza hangi öncelikle neyi vereceğiz? Hangi sıralamayı takip edeceğiz? Açın Lokman Aleyhisselam'ın yavrusuna tavsiyeleri ne? Neyle başlamış? İlk sıraya ne koymuş? Ardından ne gelmiş? Yavrucuğum, diyor Lokman Aleyhisselam, 'Allah'a şirk koşma. Şüphesiz Allah'a şirk koşmak pek büyük bir zulümdür' Devam ediyor. 'Her nerede olursan ol, işlediğin bir ameli, gecenin karanlığında, bir kayanın dibinde, nerede olursan ol, Allah karşına getirir, Allah her şeyden haberdardır. Yavrucuğum, namaz kıl diyor', ardında. O zaman çocuklara namazı sevdirmenin yolu Allah'ı sevdirmekten geçer. O namazı emreden Allah'ın sevgisiyle başlar namaz sevgisi.
Çocuğa önce Allah'ı sevdireceğiz. Allah'ı sevdirmek için de Allah'ın biz insanları ne kadar sevdiğini somut örneklerle göstereceğiz. El vermiş, göz vermiş, ayak vermiş, kulak vermiş. O küçücük gözün için koca dünyayı süslemiş. O gözün güzel manzaralara ihtiyacı var. Sana o gözü veren Allah, senin o ihtiyacını en mükemmel şekilde karşılamış. Sevgisini böyle göstermiş. Sana kulak vermiş, en güzel seslerle donatmış. Sana akıl vermiş, kâinatı hikmetlerle donatmış. Sana dil vermiş, damak vermiş, türlü türlü lezzetleri yaratmış. Daha sen dünyaya gelmeden onun şu dünya misafirhanesine gelmeden sen yani değerli kıymetli misafiri için Allah bütün ihtiyaçları nasıl da sermiş, serpiştirmiş, hazır hale getirmiş. Dolayısıyla Allah'ın insanlara olan sevgisinin kanıtlarını çocuk diliyle anlatmalı, somut örneklerle Allah sevgisini o çocuğun zihnine, kalbine nakşetmeli. Ve mümkün mertebe cenneti olan Allah'tan bahsetmeli. Bizim için cenneti yaratan ve bizi peygamberle buluşturacak olan Allah'tan bahsetmek. İlk yaş gruplarında çocukları Allah'ı sevdirmenin genel yöntemi bu şekilde takip edilmek.
Tabi elbette bununla beraber takip edilmesi gereken, göz önünde bulundurulması gereken bazı önemli noktalar var: Tatlı dil. Çocuklarımıza emrivaki bir dil değil, kıyaslayıcı bir dil değil. Tatlı bir dille ‘namaz kıl’ yerine ‘birlikte namaz kılalım mı?’ Yani hemen yedi yaşından itibaren çocuğa beş vakit kıldırmaktansa bir vakitle başlamalı, o bir vakti düzenli kılmasına gayret etmeli. Bir sene sonra buna bir iki vakit daha derken on yaşına geldiği zaman tüm vakitleri kılması sağlanmalı. Hatta öncesinden çocuğa tüm beş vakit namazı başlayacağı tarih önceden verilmeli ki ona zihnen hazır hale gelsin.
Bir de şunu unutmayalım ki en güzel öğretmen örnekliktir. Çocuklarımıza anne babaları olarak en güzel şekilde örneklik sergilemeliyiz. Silik bir yazının kopyası daha da silik olur. Dolayısıyla anne babayı bir metin olarak düşünelim. Namaz onda görülecek, çocuk ondan kopya çekecek. Namaz ve ibadetler hayatımızda silikse çocuğun alacağı kopya daha da silik olacak. O yüzden asıl metin olan anne babalar da bu ibadetleri çocuk sürekli görmeli. Bu ibadetleri sürekli çocuğun gözü önünde göreceği ortamlarda yapmalı ki çocuğun gönül dünyasında iyice nakşolsun. Çocuklara ideal şahsiyetler hikayeleri, menkıbeleri anlatılsın. Küçük yaş grubundaki çocuklar model alacak kahramanlar arar, o kahramanları onlara sunalım."
Namaz ve oyun dengesi
Yine dikkat etmemiz gereken çok önemli bir hususun da oyun ile namaz arasındaki dengeyi kurmak olduğunu ifade eden Sütçü, "Çocuklar için oyun hayatın merkezi, vazgeçilmez bir öğesi belki de tümüyle hayata oyun gözüyle bakar. Namazı, çocuğu oyundan koparacak bir eyleme dönüştürürsek, en heyecanlı, oyunun en böyle hareketli anında, birden o oyundan onu koparır, namaza davet edersek, namaza karşı bir soğumaya, nefrete dönüşebilir. Dolayısıyla namaz oyunu bölücü bir eylem değil, tam tersine namaz oyun ödülünü doğuracak bir eylem olarak verilmeli. Namazla çocuklar oyunla ödüllendirilmeli ki namaza olan istek ve arzuları artsın." dedi.
Sütçü, "Çocuğun namazla ilgili her başarısı, her eylemi takdir edilmeli. Namaza başlama hediyesi verilmeli. Ve bu anlamda Ramazan ayı fırsat bilinmeli ve her ailede özellikle büyük kardeşin terbiyesinin ne kadar önemli olduğu unutulmamalı. O sizin yardımcı öğretmeniniz olacak." şeklinde konuştu. (İLKHA)




