HÜDA PAR İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul'da "Toplumsal Mutabakat Arayışı ve Yeni Anayasa" çalıştayı gerçekleştirildi.

Topkapı'da bir otelde düzenlenen çalıştayda, 3 farklı panel oturumu ile yeni anayasa çalışmalarında takip edilmesi gereken yol haritası, dikkat edilmesi gereken hususlar ve toplumun beklentilerine ilişkin önemli değerlendirmeler yapılıyor.

Şeyh Cemal Mürsel Hoca'nın Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan çalıştay, HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcı ve İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Başkanı İshak Sağlam'ın açılış konuşması ile devam etti.

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu da bir selamlama konuşması gerçekleştirdi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 29. Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop, "Neden Yeni Bir Anayasa? Türkiye'nin Anayasa Serüveni" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.

Çalıştayın ilk oturumunda Av. Ahmet Sait Öner "Nasıl Bir Anayasa? Manifesto Temsil Özgünlük" başlığıyla bir konuşma gerçekleştirdi.

"Türkiye'de hukuk sistemi, yatağında akmayan akarsu"

Türkiye'de emperyal müdahalenin, ülkenin hukuk sisteminde ani bir rota kırımı oluşturduğunu söyleyen Öner, "Bu ani rota kırımıyla Türkiye'de hukuk sistemi, yatağında akmayan akarsu gibi… Su yatağında akmadığı zaman taşkınlık yapar, rotasız kalır ya da aktığı havzaya bir değer, bir katkı akıtamaz. Türk hukuk sistemine de şu anda biz bu nedenle aslında kendi gerçekliğimiz üzerinden bir havza bu nedenle buluşturmamış durumdayız. Çünkü yatağında akmayan bir akarsu modeli ile karşı karşıyayız."

Konuşmasının devamında "manifesto" başlığına dair düşüncelerini de aktardan Öner, "Uluslararası hukuk, bir manifestosu yazılmış ve bugün küresel sistemi dizayn ediyor. Birleşmiş Milletlerin yapısı, Dünya Ticaret Örgütünün yapısı bir manifestonun eseridir. Medine Sözleşmesi…. bunu da bu kavram bağlamında ifade ediyorum, bir manifestodur. Hukuk sistemimizin manifestosu bize ait olmadığına göre burada bir 100 yıllık muhasebe gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Elbette 100 yıllık muhasebenin karşısına 100 yıllık bir inşa projesi koyabilecek miyiz? Yeni bir anayasa burada bu inşanın bir parçası olabilecek mi? sorusuyla karşı karşıyayız. Ben bu nedenle öncelikle yeni anayasanın manifestosunun yazılması gerektiğini burada bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Bu anayasanın bir başlangıç bölümü var, başlangıç bölümü yeniden yazılabilir, anayasanın muhtevasında da olabilir. Bununla ilgili farklı bakış açılarını, farklı tartışmaları şu anda gündeme getirmeye gerek yok ama bir manifesto yazımına ihtiyaç duyduğumuz kendini açık bir şekilde gösteriyor." değerlendirmesinde bulundu.

"Temsil, bu yönle de halkın kendini yönetme iradesini ortaya koyması açısından kıymetlidir"

Anayasada temsiliyetin önemine dikkat çeken Öner, "Temsil kavramının ve tanımlamasının devletle de çok yakından ilgisi var. Yani temsil edilmediğiniz yerde üst aklınız alınıyor. Biraz da taarruz eden bir fikriyatla konuşmak gerekirse: aslında bu halkın üst aklı, yani temsil değerinin alınması bana göre Osmanlı yıkımından daha büyük bir yıkımdır. Çünkü yönetmeyen, bir anlamda göçebe bırakılmış, bir yandan da iradesi elinden alınmış bir toplumun, yönetime katılmayan bir toplumun haliyle süreç içerisinde yönetme asaletini kaybettiğini de dikkate almamız gerekiyor. Bu nedenle aslında temsil, bu yönle de halkın kendini yönetme iradesini ortaya koyması açısından kıymetlidir. Bu yönüyle anayasayı kim yaparsa da egemen tabii ki o oluyor. Yani temsil aslında egemene de işaret etmiş oluyor. Toplumsal iradeleri temsil etmeyen anayasalarda bu yüzden biraz zümre temsili devreye giriyor." diye konuştu.

Öner, "Manifestosu yeniden yazılmış bir anayasaya ihtiyacımız var ve elbette dillendiriliyor bütün bu başlıklar. Yeni ve sivil bir anayasaya ihtiyacımız var. Burada mevcut anayasanın öngörüldüğü usullere bağlı kalarak yapılacak bir anayasa ne yeni olacaktır ne sivil olacaktır. O darbe anayasalarının halka rağmenliği devreye girecektir. Dolayısıyla mevcut bir anayasayla yapmış olduğumuz yeni anayasa belki sivil olabilir ama halka rağmenliği devam edecektir böyle bir anayasanın." ifadelerini kullandı.

Terörsüz Türkiye deklarasyonuyla, şu anda aslında mevcut Meclis yapısı dikkate alındığında daha geniş bir mutabakat ortamının, bir uzlaşı imkanının ortaya çıktığını söyleyen Öner, "Dolayısıyla buradaki birikimi ben önemsiyorum ama 2013 tecrübesini yeniden yaşama ihtimali de halen karşımızda duruyor. Yani akim kalma ihtimalinin olduğunu ifade edebilirim.  Burada yine değinmem gereken bir başlık, yani mutabakatı konuşurken muhalefet geleneğimizi, muhalefet kültürümüzü de konuşmak durumundayız. Bizde muhalefet, temelde sisteme karşı yapılan bir muhalefet değil. Bunu kimin getirdiğine yönelik bir muhalefet. Yani teklifin özünden ziyade teklifi getirene karşı bir muhalefet söz konusu. Dolayısıyla biraz ringe çıkarak, böyle sağlı sollu yumruklarla bir muhalefet geleneği geliştirmiş durumdayız. Bu da bizim yapısal sorunlarımızın tespitine ve çözüm önerilerimizin kabiliyetini zayıflatan bir kültüre dönüşmüş durumda. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi tartışmalarını da ben böyle görüyorum. Yani bu ve artık bir temelde Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemimizin veya başkanlık sistemi üzerinden Türkiye'de bir anayasal sistem sorunu olmadığını düşünüyorum. Artık sorun, mevcut hükümet sisteminin nasıl daha güçlü şekilde tahkim edileceği meselesidir. Bunun konuşulması gerektiğini daha çok ifade etmek gerekir." diye konuştu.

Özgür-Der Başkanı Kaya: Kemalizm dayatmasından artık çıkılmalı
Özgür-Der Başkanı Kaya: Kemalizm dayatmasından artık çıkılmalı
İçeriği Görüntüle

Öner, "Toplumun tüm katmanlarını bir arada tutacak, kategorize etmeyen, bir şahsa, bir şahsın görüşüne, bir zümrenin ilkesine münhasır olmayacak bir mutabakat, bir ortak payda imkânı var. Buradan hareketle, 82 Anayasası'nda bu kapsayıcılığı, bu kuşatıcılığı zedeleyen Türklük, Atatürk milliyetçiliği, Atatürk ilke ve inkılapları, laiklik vurguları yerine, yeni anayasada daha kuşatıcı, ilkeleri kavramsallaştırmaların, tanımlamaların peşine düşmenin yürünen bu yolda bir fayda getireceğine inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.

'Türkiyelilik' kavramı ve benzeri 'millet' kavramı gibi tartışmaların olduğunu hatırlatan Öner, "İşte Mustafa Kemal'in de anayasa taslağında 'Türkiyeli' tabirini kullandığını biliyoruz, ama toplum olarak bunu hazır değiliz. İşte burada değişimin normalleşmesi devreye giriyor. Yani bir taraftan bizi bugüne getiren süreçlerin geride kalması, bir taraftan kuyruk acısı, bir taraftan evlat acısı, bir taraftan bugüne kadar ötekileştirilmiş, kutuplaştırılmış bu çatlakların giderilmesi; değişimin normalleştirilmesi ihtiyacını beraberinde getiriyor. Dolayısıyla henüz buralarda çok daha hazır olmadığımızı ifade etmek istiyorum." görüşünü savundu.

Buradan hareketle 3-4 madde ile de belki öneriler başlığı altında öneriler sunulabilir. Ama en azından ben kendi namıma, şahitliğim adına, birkaç başlık ifade etmek istiyorum.

Öner, konuşmasının devamında yeni anayasayla ilgili şu önerilerini paylaştı:

"Giriş bölümünün, başlangıç bölümünün, anayasada manifestosu yazılmalıdır; değiştirilebilir bir anayasanın önü açılmalıdır. Bu yüzden değiştirilemez maddeler şerhinin kaldırılması gerekir. Bunun için değişimin normalleşmesi ilkesinden bahsettim. Toplumsal inisiyatif temsil edilmeli; bunun için sivil toplum unsurlarını hem iradesi hem de değerleri yansıtılmalıdır. Bu yöntem ve içeriğe değinir. 'Türkiyeli', 'millet' gibi kuşatıcı alternatif kavramlara, tanımlamalara ihtiyaç var. Temel hak ve hürriyetleri baskılayıcı bir misyona dönüşmüş, laiklik ilkesi gibi 14. maddede bunun örneklerini görüyoruz. Bu anlamda, tanımlanması ve yeni anayasada bu baskı rolüyle bulunmaması gerekiyor.

İnkılap kanunları, bu toplumun yüzünün geleceğe dönüklüğünü korunması hakkında kanunu kast ediyorum. 174. madde; bu toplumun yüzünün geleceğe dönüklüğünü yine kayan anayasaya girmiş başlıklardan bir tanesi. Bunu da yeni anayasada yer almaması gerekir.

Aile kurumu, günümüzde tartışmanın çok merkezinde durduğu için ve toplumun temeli olduğu için, sadece girmiş oldum. 41. maddede bir güvence var. Fakat bu güvencenin kapsamı genişletilmeli; anayasalarda çok spesifik tanımlamalar yapılmamalı. Çerçeve anayasa olmalı ama günümüzde aileyi tehdit eden, ifrat eden, LGBT ve benzeri tehlikelere karşı, belki de 41. maddenin yeniden ele alınması ve kapsamının genişletilmesi gerekir." (İLKHA)

Kaynak: İLKHA