Dijital bağımlılığın 21. yüzyılda çocukların eğitimine, psikolojisine ve aile içi iletişimine olumsuz yansımaları olduğunu söyleyen Psikolog Sinan Sayar, özellikle ekran karşısında geçirilen uzun sürelerin çocuklarda dikkat eksikliği, ders çalışma isteksizliği ve sosyal uyumsuzluklara yol açtığını ifade etti.

Psikolog Sinan Sayar, sosyal medyanın özellikle ergenlik dönemindeki gençleri derinden etkilediğini söyledi. Sayar, “Ünlülerin hayatlarını izleyen gençler kendi şartlarını yetersiz görüyor, depresyona sürükleniyor. Bu da eğitimden aile hayatına kadar birçok alanda ciddi sorunlara yol açıyor.” ifadelerini kullandı.

Çocukların başarılarında aile içi iletişimin belirleyici olduğuna dikkat çeken Psikolog Sinan Sayar, “Anne-baba çocuğuyla konuşmazsa, çocuğun aklına başkaları girer. Uyuşturucu, alkol ya da kötü alışkanlıkların önüne geçmek için en güçlü yöntem sağlıklı iletişimdir.” dedi.

Psikolog Bozkuş: Aileleriyle ilişkileri iyi olmayan çocuklar daha fazla akran zorbalığına uğruyor
Psikolog Bozkuş: Aileleriyle ilişkileri iyi olmayan çocuklar daha fazla akran zorbalığına uğruyor
İçeriği Görüntüle

Pandemi döneminde başlayan online eğitimin çocuklar üzerinde farklı etkiler bıraktığını dile getiren Psikolog Sinan Sayar, “Sadece ekran üzerinden ders yapan öğrenciler yüz yüze eğitime geçişte zorlandı. Şimdi de konsantrasyon eksikliği ve akademik uyumsuzluklarla boğuşuyorlar.” diye konuştu.

“Ünlülerin hayatı ergenlik çağındaki gençleri depresyona sürüklüyor”

Sosyal medyanın özellikle ergenlik dönemindeki çocuklar üzerinde olumsuz etkiler oluşturduğunu kaydeden Sayar, “Dijital bağımlılığın çocukların eğitimi üzerinde tabii ki etkisi çok fazla. 21. yüzyılda zaten ekran bağımlılığı çocukların üzerinde çok fazla bir etki oluşturmakta. Bunları dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu üzerine de çok fazla konuşabiliriz. Ama ekranın zaten var oluşu çocuklarda dürtüselliği çok daha fazlalaştırmakta, daha pasivize etmekte. Çünkü ekranın başına geçen çocuk saatlerini, dakikalarını, günün tamamını neredeyse ekranla öldürebiliyor. Bu da çocukların eğitiminde çok fazla negatif rol oynuyor. Çünkü çocuklar artık okumak istemiyor, kitap okumak istemiyor, eskisi gibi ders çalışmıyorlar, kalem defter tutmak istemiyorlar. O yüzden dijitalleşmenin her ne kadar faydalarından bahsedebilirsek de, bilgiye çabuk ulaşmak vesaire gibi şeyler ama olumsuz etkileri de çok daha fazla oluyor. Sosyal medyanın öğrenciler üzerinde etkisi çok fazla. Eğer bunları ergenlik kısmında konuşursak, mesela ünlülerin hayatını durmadan izleyen bir öğrencinin kendi hayatında var olmayan şartlarda onlar gibi hayat yaşamak istemesi, kişiye ergenlik çağında bile çok çabuk bir şekilde depresyon yaşatabiliyor. Hayattan keyif almama durumuna gelmesi, hep o ünlülerin hayatlarındaki gibi olmak istemesi… Onlar gibi olmak istiyor; sadece hayatlarını kafeye gidip rol yapıp, filmlerde oynayıp, şarkı söyleyip, hayatlarını çok kolay bir şekilde insanların gözü önünde geçirmek istiyorlar. Çünkü ünlüler öyle geçiriyorlar. Çok fazla sorumluluk sahibi olmadan hayatlarını, geçimlerini bu şekilde sağlıyorlar. Ergenliğe de bu lanse edildiğinde tabii ki yine toplum üzerinde çok negatif etkisi olmakta.” ifadelerini kullandı.

“Korona ile hayatımıza giren online eğitim”

Koronavirüs sürecinde başlayan online eğitimin öğrencilerde kalıcı etkiler bıraktığını belirten Sayar, “Online eğitim zaten hayatımıza bildiğiniz üzere korona zamanında girdi. Korona zamanında EBA TV, Milli Eğitim Bakanlığı ekran üzerinden eğitim vermeye çalıştı. Tabii bunların hepsi zaruriydi. Ama ondan sonra derslerin tamamının sadece online olarak yapılması, bizim klasik yıllardır alıştığımız sözlü, yazılı gibi şeylerin sadece online üzerinden yapılması, öğrencilerin kısa zaman içerisinde bilmiyorum kamuoyunun takdirine bırakılır ama çok hakkı olmayan bir geçiş sağladı. Yani normalde zorlanacağı lise ve üniversite 2. sınıf öğrencisinin çok zorlanacağı bir dersi online eğitim ile, online sınav ile çok kolay bir şekilde geçebildi. Bunların ne gibi etkisi oldu derseniz, psikolojik olarak tekrardan geri dönüşte… Yani şu anda bildiğiniz üzere online herhangi bir eğitim verilmemekte, bütün her şey tekrardan yüz yüze döndü. Koronadan sonra geri dönüşte öğrenciler bir zorlukla karşılaşıyor tabii ki ister istemez. Çünkü eski sistem bitti, korona zamanı uzun sürdüğü için birçok öğrenci üniversitenin sadece 3. sınıfında üniversite ile tanıştı. Üniversitenin ne olduğunu 3. sınıfta öğrendi, mezuniyetine bir yıl kala. O yüzden çok fazla psikolojik etkisi olduğu hakkında çok bir şey söyleyemesem de ama gerçek olarak öğrencilerin çok zorlandığı aşikâr ve bu gerçek bir durum. Tabii mesleğe atılmış olan üniversiteliler, gençlerimiz de var. Aynı şekilde meslekteki zorluklar onlar için ekstra bir yükümlülük getiriyor.” şeklinde konuştu.

“Anne-baba çocuğuyla konuşmazsa zararlı kişiler konuşur”

Aile içi iletişimin önemine vurgu yapan Sayar, “Aile içi iletişimin öğrencinin başarıya etkisi şu: Aslında anne baba çocukla konuşmuyorsa bu benim her zamanki cümlelerimdir aslında, röportajlarımın çoğunda söylerim anne baba olarak siz konuşmazsanız, eğer zararlı, sizin çocuğunuza zarar verecek olan kişiler çocuğunuzla konuşur. Siz çocuğunuzla her şeyi konuşabilmelisiniz ki, işte bunun uyuşturucu bağımlısı, alkol, madde bağımlısı, hırsız, kapkaççı gibi insanların sizin çocuğunuzun aklına girerek onları yönlendirmesinin önüne geçebilesiniz. Belki de bu tür tuzakların önüne geçmeyi engelleyebilirsiniz. Aile içi iletişim ile anne baba çocuğunu zaten artık tanıyorsunuz. Yani çocuğunuz her gün eve geldiğinde farklı davranışları varsa… Mesela her gün eve gelip babasıyla annesiyle ‘Merhaba, nasılsın anneciğim, iyi misin?’ diye konuşan çocuk, o gün eve gelip hiç kimseyle konuşmayıp direkt odasına giriyorsa, demek ki burada bir sorun vardır. Aile içi iletişim burada devreye giriyor. Anne baba eğer umursamaz olursa ve çocuğuna ‘Bugün bir terslik var.’ demezse, çocuk kendi sorunu ile baş etmeye dışarıdaki insanlardan akıl ve fikir almaya başlar. Ve bu doğrultuda hayatına devam etmeye başlar. Ondan sonra herhangi bir sorunla karşılaştığımızda ‘Ya bu çocuk niye böyle oldu?’ sorusu aslında biraz daha boş kalıyor. Çünkü anne baba olarak biz iletişim kurmadığımız takdirde, aile içi iletişime önem vermediğimiz takdirde hem çocuk hem de dışarıdaki insanlar sizin yarattığınız boşluğu çok güzel bir şekilde dolduruyor maalesef.” dedi.

“Çocuklara ekran süresinde denge sağlanmalı”

Çocuklara ekran yasağı koymak yerine sınırlı süre tanınması gerektiğini belirten Sayar, “Zaten genel olarak konuştuğumuz konular, çocukların hep medya üzerinde ya da aile içi iletişim üzerinden yaşadığı sorunlar. Bu sorunlar içinde ailelerimize özellikle tavsiyemiz; iletişimi koparmadan çocuklara ekran süresini çok uzatmadan ama onlara aynı zamanda ekrandan çok uzaklaştırmadan… Bunların hepsinin belli bir limiti var, bildiğiniz üzere. Bu limitlere uyarak çocuk gelişimine, özellikle 21. yüzyılda çok dikkat etmek gerekiyor. Çünkü dışarıda bizim daha göremediğimiz, bilmediğimiz birçok tehlike bulunmakta. Bunlara dikkat edersek, umarım çok daha iyi olacaktır.” diye ekledi. (İLKHA)

Kaynak: İLKHA