Türk Oftalmoloji Derneği Tıbbi Retina Birimi Başkanı Prof. Dr. Sibel Çalışkan Kadayıfçılar, ‘Dünya Diyabet Günü’ ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Diyabetin sinsi bir şekilde en çok zarar verdiği organlardan birinin göz olduğunu belirten Kadayıfçılar, diyabet hastalarının gözlerinden şikayetleri olmasa bile yılda en az bir kez göz doktoruna gitmeleri gerektiği konusunu vurguladı.
Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) 2024 rakamlarına göre, Türkiye’de 20-79 yaş aralığında tespit edilen yaklaşık 7 milyon diyabet hastası bulunduğunu aktaran Kadayıfçılar, bu rakamın toplam yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 16.5’ine denk geldiğini ve diyabet görülme oranının Avrupa ülkeleri içinde en yüksek Türkiye’de olduğunu ifade etti.
Kör kalma riski çok yüksek
Kadayıfçılar, “Diyabet, basit gelip geçici görme değişikliklerinden, kalıcı görme kaybına kadar geniş bir yelpazede gözlerimizi etkiliyor. Diyabetli hastalarda katarakt, daha sık ve daha erken yaşta görülüyor ve bazı hastalarda çift görme şikayetine yol açabiliyor. En ciddi sorun ise görmeyi sağlayan retina tabakasında diyabetik retinopati adı verilen, kan damarlarında hasarlanma ve anormal yeni kan damarlarının oluşması ve bu damarlardan göz içine kanama sonucu görme kaybı gelişmesidir.” dedi.
Diyabet göz açısından sinsi bir hastalık
Diyabetik makula ödemi ise diyabetik retinopatinin seyri sırasında herhangi bir zamanda zayıflayan damarlardan sızan kan ve sıvının makula adı verilen görme merkezinde birikmesidir bilgisini veren Kadayıfçılar, şöyle devam etti:
“Diyabet göz açısından sinsi bir hastalıktır. Kontrolsüz diyabette hastanın gözlük dereceleri hızla değişebilir. Hasta üç-dört ayda gözlüğünü değiştirme ihtiyacı duyuyorsa, kan şekerini kontrol etmek gereklidir. Erken yaşta katarakt yapabilir. Diyabetin süresi uzadıkça diyabetik retinopati nedeniyle görme kaybı riski de artar. Diyabete eşlik eden diğer risk faktörleri; yüksek tansiyon, yüksek kolesterol düzeyleri, obezite, böbrek hastalığı, kansızlık, uyku apnesi ve gebeliktir. Diyabetik makuler ödemin belirtileri ise bulanık görme, renkleri soluk görme, cisimlerin şekillerini ve boyutlarını farklı görme, düz çizgileri dalgalı ya da kesik görmedir. Diyabetik hastalarda görme bozukluğu ve kalıcı görme kaybına neden olabilen diyabetik makuler ödem, hastaların yaşam kalitesini belirgin şekilde bozar ve hem hastalığın kendisiyle hem de diyabetle başa çıkmayı zorlaştırır. Diyabetik makuler ödem özellikle üretken çağdaki insanlarda görüldüğünde hem bireyin kendisi hem de toplum açısından büyük bir yüke neden olmaktadır.”
Erken tanı hayati önem taşıyor
Prof. Dr. Kadayıfçılar, hem dünyada hem de ülkemizde diyabetli hastaların yaklaşık yüzde 50’sinin tespit edilebildiğini, diyabet hastalarının bir çoğunun göz muayenesi sırasında diyabet hastası olduğunu öğrendiğini sözlerine ekleyerek, “Her hastalıkta olduğu gibi diyabetik retinopati ve diyabetik makula ödeminde erken tanı ve erken başlanan tedavi büyük önem taşımaktadır. Erken tanı için diyabet hastalarının düzenli olarak göz muayenesine gitmesi gerekir. Göz bebeğini büyülterek yapılacak göz dibi muayenesi elzemdir. Tanıyı destekleyecek olan optik koherens tomografi ve gerektiğinde fundus floresein anjiografi gibi tetkiklerle retinopatinin derecesi saptanacak ve gerekirse tedavi başlanacaktır. Göz açısından tedaviye erken başlamak görme kaybını önleyebilir ve hatta görmeyi arttırabilir. Tedavide diyabetle ilişkili metabolik bozuklukların da düzeltilmesi önemlidir. Kan glukoz düzeylerinin, kan basıncının, serum lipidlerinin, kalp ve böbrek fonksiyonlarının mümkün olduğunca normal değerlerde tutulması amaçlanmalıdır. Bunun yanı sıra düzenli egzersiz, sigaradan uzak durma ve sağlıklı bir kiloda kalma ile pek çok risk faktörü değiştirilebilir.” dedi. (İLKHA)



