Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ve Ankara Filistin Dayanışma Platformu (ANFİDAP) iş birliğiyle “Gazze'de Abluka ve Aç Bırakma: Sessiz İşleyen Bir Soykırım Mekanizması” başlıklı panel düzenlendi.
Panelde, Gazze’de yıllardır uygulanan sistematik abluka ve insani krizler bilimsel ve hukuki bir zeminde tartışılarak, uluslararası vicdanın harekete geçirilmesi çağrısı yapıldı.
ANFİDAP Dönem Sözcüsü İsmail Mansur Özdemir'in açılış konuşmasının ardından söz alan Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Cengiz Köseoğlu, "Sizleri, insanlığın ortak vicdanına seslenen böylesine mühim bir gündemle ağırlamaktan duyduğum onuru ifade ediyor; şahsım ve üniversitem adına hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum." dedi.
Köseoğlu, "Bugün burada toplanma amacımız, sadece akademik bir tartışma yürütmek değildir. Asıl amacımız, modern zamanların en ağır insani krizlerinden birine tanıklığımızı, bilimsel ve hukuki bir zeminde kayda geçirmek ve bu sessiz yıkıma karşı vicdanımızın sesi olmaktır. Panelimizin başlığı, Gazze'de yaşananların vahametini ve aciliyetini tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Bu, yalnızca bölgesel bir kriz değil, insanlığın ortak vicdanını sınayan küresel bir sınavdır. Bu derece önemli bir etkinliği, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) ve Ankara Filistin Dayanışma Platformu (ANFİDAP) gibi iki güzide paydaşımızla birlikte gerçekleştiriyor olmak, bizler için ayrıca kıymetlidir. Hakikatin belgelenmesi ve adaletin tesisi yolundaki bu değerli iş birliği için her iki kuruma ve kurum idarecilerine de huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum." ifadelerine yer verdi.
"Bu, sadece bir insani kriz değil, uluslararası hukuk normlarının askıya alındığı derin bir meşruiyet krizidir"
Gazze'de yaşananların ekonomik, gıda, sağlık, çevresel, kişisel, toplumsal ve siyasi tamamının aynı anda yaşandığı çok boyutlu bir çöküş olduğuna işaret eden Köseoğlu, "Bizler, üniversiteleri yalnızca teknik bilgi üreten ve meslek edindiren kurumlar olarak görmüyoruz. Üniversiteler, her şeyden önce, içinde bulundukları toplumun ve çağın vicdanı olmakla mükelleftir. Onlar, hakikatin peşinde koşan, toplumsal sorunlara duyarlılık gösteren ve adaletsizliğin karşısında bilgi ve belgeyle hakikatin yanında duran birer fikir ve vicdan kalesidir. Bu tarihi sorumluluk, özellikle bugün Gazze'de şahit olduğumuz, BM'nin 'insani güvenlik' çerçevesinde tanımladığı yedi temel güvensizlik türünün (ekonomik, gıda, sağlık, çevresel, kişisel, toplumsal ve siyasi) tamamının aynı anda yaşandığı çok boyutlu bir çöküş karşısında daha da belirginleşmektedir. Bu, sadece bir insani kriz değil, uluslararası hukuk normlarının askıya alındığı derin bir meşruiyet krizidir." şeklinde belirtti.
"Gazze'deki zulüm karşısında sessiz kalmayı reddediyor, oradaki akademik direnişe de selam duruyoruz"
Konuşmasının devamında Köseoğlu, şunları aktardı:
"Böyle bir tabloda, akademik tarafsızlık ilkesi, yaşanan vahşeti görmezden gelmenin veya meşrulaştırmanın bir bahanesi olarak kullanılamaz. Açık bir soykırım mekanizması işlerken, sessiz kalmak tarafsızlık değil, suça ortak olmaktır. Bu zulmün karşısında yaşananlar ise, bizlerin taşıması gereken sorumluluğu daha da ağırlaştırmaktadır. Gazze'deki meslektaşlarımız, yaşadıkları tüm imkansızlıklara rağmen 'Gazze’de akademisyen olmayı yalnızca bir meslek değil; kalemle, fikirle, ilimle hayatı yeniden inşa etme çabası' olarak görüyor. Onlar için ilim, bir varoluş, bir 'ribat' ve çadırlarda ders vermeye devam eden bir direniş biçimidir. Gazze İslam Üniversitesi'nin eski rektörü Prof. Dr. Sufyan Tayeh gibi isimleri şehit verdiler, ama çevrim içi eğitimle, çadır sınıflarla ve inançla eğitimi asla durdurmadılar. İşte biz de bugün, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi olarak, bu küresel vicdani sorumlulukla hareket ediyor; Gazze'deki zulüm karşısında sessiz kalmayı reddediyor, oradaki akademik direnişe de selam duruyor ve dünyanın gözü önünde işleyen bu sessiz mekanizmayı, bilimin ve hakikatin ışığıyla teşhir etmek için toplanmış bulunuyoruz."
"Yıllardır süren ve uluslararası hukuku hiçe sayan bu abluka, Gazze'yi dünyadan tamamen izole etmiştir"
"Bugün ele alacağımız konu, münferit bir insani kriz değil, yıllardır titizlikle uygulanan sistematik bir yok etme politikasının analizidir." diyen Köseoğlu, "İlk olarak, Gazze’nin arka planına baktığımızda gördüğümüz şey, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olduğudur. Bu hapishanenin gardiyanları, sadece sınırları değil, bir halkın yaşam damarlarını da kontrol altına almış durumdadır. Yıllardır süren ve uluslararası hukuku hiçe sayan bu abluka, Gazze'yi dünyadan tamamen izole etmiştir. Bu izolasyonun sonucu nedir? Bugün Gazze'deki nüfusun yüzde 80'inden fazlası, hayatta kalabilmek için temel insani yardımlara muhtaç bırakılmıştır." dedi.
"Bu, gıda kuyruklarında, ilaçsız hastanelerde ve elektriksiz evlerde işleyen, belki daha yavaş ama bir o kadar da acımasız bir imha sürecidir"
Konuşmasının devamında Köseoğlu, şunları söyledi:
"İkinci olarak, bu abluka mekanizmalarının detaylarına bakmalıyız. Bu, sadece bir sınır kapatma eylemi değildir. Bu, bir toplumu sistematik olarak çökertme stratejisidir. Bu strateji o kadar ileri götürülmüştür ki, yardım arayışı ölümcül bir hale gelmiştir. İnsanlar, 'Eğer (yardım almaya) gidersek, ölebiliriz ama çocuklarımıza bir şeyler getirme ihtimalimiz de var' demek zorunda bırakılmıştır. Bu, bir güvenlik tedbiri değil, sivil bir halkı topluca cezalandırma eylemidir. israil tarafından Gazze’de gıdaya erişim kasıtlı olarak engellenerek akut yetersiz beslenme sebebiyle çocuk ve yetişkin ölümleri gerçekleşmekte, temiz suya ulaşım imkânsız hale getirilmekte, zorla yerinden edilme gerçekleştirilmekte, enerji kesintileriyle hastaneler işlevsiz bırakılmakta, en temel ilaçların girişi dahi yasaklanmakta, sağlık altyapısına, sağlık ve insani yardım çalışanlarına saldırılar düzenlenmektedir.
Bu eylemlerin nihai amacı yok etmedir. Yaşananlar tesadüfî veya savaşın doğal akışı değildir. Aç bırakma, bilinçli bir siyasi araç, bir savaş silahı olarak kullanılmaktadır. İnsanların en temel yaşam kaynaklarından mahrum bırakılmasının uluslararası hukuktaki adı çok açıktır: Bu, kast unsurunu barındıran bir soykırım eylemidir. İşte panelimizin başlığındaki 'sessiz işleyen soykırım' ifadesi, doğrudan bu korkunç hakikate işaret etmektedir. Bu, gıda kuyruklarında, ilaçsız hastanelerde ve elektriksiz evlerde işleyen, belki daha yavaş ama bir o kadar da acımasız bir imha sürecidir."
"Oturumlar, Gazze'de yaşananların bir insanlık suçu olduğunu belgeleyen tarihi bir tutanak niteliği taşıyacaktır"
Köseoğlu, "İşte bugün bu panelde, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanımız Sayın Prof. Dr. Fahrettin Altun’un ve diğer kıymetli uzmanların sunumlarıyla, bu 'sessiz işleyen soykırım mekanizmasının' delillerini, hukuki boyutlarını ve insani sonuçlarını tüm çıplaklığıyla ortaya koyacağız. Oturumlar, Gazze'de yaşananların bir insanlık suçu olduğunu belgeleyen tarihi bir tutanak niteliği taşıyacaktır. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi olarak temennimiz odur ki; bu panel, Gazze'de yaşanan bu büyük insani krizin doğru anlaşılmasına, orada çadırlarda ders vermeye, çevrim içi eğitimle direnmeye çalışan akademisyen kardeşlerimizin sesi olmamıza, hakikatin kayda geçirilmesine ve uluslararası kamuoyunda sessiz kalmış vicdanları harekete geçirecek bir farkındalığın mayası olmasına vesile olsun." dedi.
Son olarak Köseoğlu, "En önemlisi, buradan uluslararası toplumu ve vicdan sahibi her bireyi, bu sistematik zulüm karşısında sessizliğini bozmaya ve adaletin tesisi için harekete geçmeye davet ediyoruz. Unutmayalım ki, Gazze'de yaşananlar, adaleti ve korumayı sağlamaktan uzak mevcut küresel düzenin ve en temel insani değerler sistemimizin iflasıdır. Bugün orada sönen her bir hayat, hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu duygu ve düşüncelerle, bugün bizlerle birlikte olan başta TİHEK Başkanımız olmak üzere tüm değerli panelistlerimize, paydaş kurumlarımıza ve siz kıymetli katılımcılara tekrar şükranlarımı sunuyorum. Panelimizin bilginin ışığında vicdanları aydınlatan, adaletin ve vicdanın sesi olan verimli bir buluşmaya dönüşmesini temenni ediyor, hepinizi bir kez daha saygı, muhabbet ve umutla selamlıyorum." diye konuştu.
Konuşasından sonra TİHEK Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun'un konuşmasıyla devam etti. (İLKHA)




